GÖNÜL DERGİSİ

Basında Fatih Koca

Güzel Olanı Güzel Okumak Gerek.


Fatih Koca’yı biraz tanımak isteriz.


Küçük yaşlarda Amasya’da Büyükağa Medresesi’nde hafızlığımı yaptım. Ardından imam-hatip lisesine gittim. Daha sonra 1993-2000 yılları arasında Ankara’da imamlık görevinde bulundum. Bu yıllarda üniversite okudum ve 1999 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden mezun oldum. Küçüklüğümden beri musiki ile olan meşguliyetim üniversite okuduğum yıllarda da devam etti. Üniversite yıllarında Ruhi Kalender ve Ahmet Hatipoğlu hocalarımdan musiki eğitimi aldım. 2000 yılından beri Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde hocalık yapıyorum. Bayram Akdoğan hocamdan yüksek lisansımı tamamladım. Cumhuriyet Üniversitesinde İslam Tarihi ve Dini Musiki alanında ortak bir tez hazırlayarak “Salâ ve Salevâtların Tarihçesi” konulu çalışmam ile doktora tezimi tamamladım. Çalışmanın tabi bir de dini musiki yönü vardı. Anadolu’yu karış karış dolaşan bir kişi olarak buralardan toparladığım salâ ve salevâtları notaya aldım ve notada olanları yeniden dizayn ederek doktora çalışmasını tamamladım. 2000 yılından bugüne kadar, Diyanet İşleri Başkanlığı bünyesinde görev yapan din görevlilerine “cami musikisi” dersleri verdim. 2007 yılında da ilk defa Diyanet İşleri Başkanlığı Tasavuf Musikisi Korosu’nu kurdum.


Cami musikisi nedir, bunu biraz açabilir miyiz?


“Cami” ve “musiki” kelimeleri yanyana gelince bazen yanlış anlaşılabiliyor. Bilmemiz gerekir ki cami içerisinde sazlar eşliğinde bir müzik yapılmamaktadır. Cami musikisi denince, camide icra edilen kıraat(okuma) anlaşılmalıdır. Cami içerisindeki musiki kesinlikle enstrümansız ve sadece insan sesiyle icra edilen kıraattır. Bunlar: Kur’an-ı Kerim, ezan, salâ, tesbihat, münacaat, kaside, mevlid…


Bir neyzen olarak “ney” hakkında neler söylersiniz. Sizin için “ney” ne anlam ifade ediyor?


“Ney” benim hayatımın vazgeçilmez unsurlarından birisi. Nereye gitsem mutlaka yanımda bir tane “ney” götürürüm. Çünkü musiki ile meşgul olan insana her an melodik yapılar Rabbimiz tarafından lütfedilebiliyor. Bunları hemen notaya almak gerekiyor. Bunun için de “ney” benim aracımdır. Ney benim için bir arkadaştır. Bugünkü hayatın stresinde insanı rahatlatan bir enstrümandır. İnsanın toprağa bastığında rahatlaması gibi elektriği alan bir enstrüman. Ancak belirtmek isterim ki akademik çalışmalardan ve solistlik yapmaktan dolayı eskisi gibi “ney” ile meşgul olamıyorum. Ancak, öğrencilerimize bu konuda yardımcı olmaya çalışıyorum ve dünya çapında yetiştirdiğimiz talebelerimiz var. Elhamdülillah bu mirası onlar devam ettiriyorlar. Bu arada din görevlilerinin özellikle “ney” ile meşgul olmalarını tavsiye ediyorum. Çünkü biraz önce ifade ettiğimiz cami musikisini güzel icra edebilmek için sesleri tanımak gerekir. Bir kişi ney üflüyor veya bir enstrüman çalıyorsa sesler kulağa daha net yerleşiyor. Böylece Kur’an okuyan kişi sesleri daha sağlam bir şekilde verir ve Kur’an’ı daha güzel okur hale gelir. Bu da Peygamber Efendimiz’in (sav) bu konudaki teşvik ve tavsiyelerine mazhar olmuş bir imam ve bir müezzin olmayı sağlar. Dolayısıyla herkesin az da olsa musiki ile uğraşması gerekir. Musiki ile uğraşmak demek sadece bir enstrüman çalmak da değildir. Bizim “fem-i muhsin (güzel ağız)” dediğimiz bir husus var. Yani bir talebe Kur’an talimi dersi alırken hocasının ağzından çıktığı gibi okumaya çalışır. Bunun musikideki karşılığına meşk denir. Dolayısıyla iyi bir talim için bir fem-i muhsine yani düzgün okuyan bir hocaya ihtiyaç vardır. İşte kişinin Kur’an, ezan, salâ talim ederken hocasının verdiği sesleri iyi kavrayabilmesi gerekir ki bir enstrüman kullanan kişi için bu çok daha kolay olmaktadır. Profesyonel anlamda enstrüman kullanmaktan bahsetmiyorum. Kendi çapınca evde yapılacak bir uğraşı bile bunun için kişiye çok şey kazandıracaktır. Tabi burada şunu ifade etmek isterim ki hafız-müzisyen, hoca-musikişinas, imam-kanuni, müezzin-neyzen kavramları bu şekilde yan yana olduğunda, insanlar buna itiraz edebiliyor. Hâlbuki bakın bizim musikimizin en önemli nazariyatçılarından, musikişinaslarından birisi Hoca Abdulkadir Meraği’dir. 14. yy’da yaşamış ve önemli eserler vermiştir. Kendisi şöyle demiştir: “Babam bana musikiyi, Kur’an’ı güzel okuyabilmem için öğretti.” Babası da hem din âlimi hem de musiki âlimidir. Dolayısıyla musikiyi ne için kullandığımıza bakmamız gerekiyor. Musikiyi bilmek; Kur’an’ı, ezanı, ilahiyi… daha güzel okumamızı sağlar. Güzel olanı güzel okumak gerek.


Peygamberimiz’in güzel okumaya, güzel sese verdiği önemden bahseder misiniz?


Benim “Peygamberimiz Hz. Muhammed’in Müezzinleri” isimli bir çalışmam var. Herkes bu çalışmaya internet üzerinden ulaşabilir. Peygamber Efendimiz (sav) kendi müezzinlerini sesi güzel olan kişilerden seçmiştir. Hz. Bilal, Ümmü Mektum, Sadu’l Karaz, Ebu Mahzûre… Hz. Peygamber’den sonra dört halifenin de müezzinleri atarken sesi güzel olanları, sesi gür olanları, musikiye vakıf olanları seçtiklerini görüyoruz. Rasulullah (sav) Kur’an dinlemeyi çok severdi. “Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz.” buyururdu. Sahabeden sesi güzel olanlara Kur’an okutur ve dinlerdi. Bir gün Aişe validemizle beraber Mescid-i Nebi’de Ebu Musa el-Eşari’yi dinlemişlerdi. Ebu Musa el-Eşari: “Ya Rasulallah! Geldiğini bilseydim daha güzel okurdum.” demiş. Demek ki Kur’an okuyucuları Rasulullah’ın huzurunda okuyormuş gibi güzel okumaya gayret etmelidir.


Sesi korumak ve güzelleştirmek için ne yapmak gerekir?


Öncelikli olarak üşütmemek ve uykusuz kalmamak gerekiyor. Bunları sağladıktan sonra, bir imam, bir müezzin veya ses sanatçısı sesini günlük 15-20 dakika pes bölgelerden tiz bölgelere doğru çok yavaş bir şekilde kademe kademe çalıştırması lazım. Birden pesten tize çıkmak sese zarar verir. İlk önce pes perdeleri 2-3 dakika, sonra biraz daha üst perdeleri 2-3 dakika çalışmak ve 15 dakika sonrasında tiz perdeleri çalışmak gerekir. Bunu her gün yapmak lazım. Bir diğer husus yüksek sesle çokça Kur’an okumak. Peygamber Efendimiz bir hadislerinde şöyle buyurur: “Kur’an’ı seslerinizle süsleyiniz.” Yani Rasulullah sesli bir şekilde Kur’an okuyun buyuruyor. Bu hadisi şerh eden bazı âlimler “Seslerinizi Kur’an kıraatiyle güzelleştirin.” şeklinde de yorum yapmışlar. Kur’an’ı sesli sesli okursanız bir zaman sonra sesiniz güzelleşir. Mesela hafızların, imamların, müezzinlerin sesleri hep güzeldir. Bence Kur’an’ı çok okudukları için bu böyle.


Albümlerinizden bahseder misiniz?


Solo olarak 7-8 tane albümümüz var. Diğer bazı çalışmalarımızla beraber 18-19 civarında albüm var. Bunlar genelde ilahilerimiz üzerine yaptığımız çalışmalar. Bununla beraber Kur’an-ı Kerim üzerine yaptığımız bazı çalışmalarımız da var. İsmi “Lâ Mekân” olan yeni bir ilahi albümümüz de inşallah Ramazan’dan sonra çıkacak. Yeni eserlerin, yeni bestelerin olduğu güzel bir çalışma.


Konserlerin sizce farkı nedir?


Bir sanatçının dinleyicileriyle buluştuğu yerler vardır. Bunlardan birisi sahnelerdir. Gidip konser verirsin canlı canlı. Bire bir, göz göze, kalp kalbe, canlı canlı seyirciye duygularını aktarırsın. Benim için en güzeli budur. Çünkü ilahilerimiz manevi yönü olan şahısların yazmış olduğu sözlerdir. Bunların genelinde Kur’an ayetlerini ihtiva eden cümleler veya bir hadis-i şerifi ifade eden cümleler oluyor. Yine ilahilerin muhtevasında zikir cümleleri vardır. Mesela “Allah” “Bismillah” “La ilahe illallah” “Sübhanellah” vb. Bunları seyirciyle beraber icra etmek, onlarla beraber salevât getirmek gerçekten güzel bir manevi atmosfer oluşturuyor ve insanlar bundan istifade ediyor.


Yurtdışı konserleriniz de var…


400’e yakın yurtdışında konser verdim. Asya, Afrika, Amerika… Bu konserler içinde sadece gayrimüslimlere verdiğim birçok konser oldu. Bu konserlerimizde yanımızda kelime-i şehadet getirip Müslüman olanlara şahit oldum. Bir örnek vereyim. Ahmet Hatipoğlu Hocamız’ın bestelediği “Hu Zikri”ni dinleyen bir bayan Müslüman oldu. Kendisi ertesi gün geldi ve “Sabaha kadar Hu dedim.” diye bize anlattı. Tecrübelerimizden de hareketle, insanların kalplerini İslam’a ısındırmada musikinin önemli katkıları olduğunu görüyoruz. Bu anlamda mesela Maher Zain, Sami Yusuf, Yusuf İslam vb isimlerin, yaptıkları müzikle İslam’a hizmet ettiklerini düşünüyorum.


Tv programlarınızdan bahseder misiniz?


Son üç yıldır TRT 1’de Ramazan programı yaptık. Ayrıca TRT Diyanet TV’de haftada bir gün yayınlanan Bad-ı Saba adlı bir program yapıyoruz. Anadolu’daki hafız veya hafız olmayan hocalarımızı, dini musikimize hizmet eden musikişinas hocalarımızı davet ederek onların hayat hikâyelerini kendi ağızlarından dinliyoruz. Bugüne kadar 200’e yakın hocamızı misafir ettik ve bu hocalarımızla 100 yıllık dini musikimizi konuştuk. Amacımız; gelecek nesillere bu hocalarımızı tanıtmak. Bad-ı Saba programı devam edecek inşallah.


Batı Trakya’da da çalışmalarınız oldu.


Saray Bosna, Gümülcine, İskeçe, Makedonya, Kosova, Üsküp… Bizim için buralar çok önemli. Batı Trakya’daki din görevlisi kardeşlerimize dini musiki dersi verdik. Gümülcine ve İskeçe’de görev yapan imamlarımıza Türkiye’de kurs verdik. Geçen sene de Saray Bosna’ya gittik ve hiç Türkçe bilmeyen Boşnak imamlarımıza 15 gün ezan kursu verdik. Osmanlı’daki usul üzere 5 vakitte beş ayrı makam çalışmasını Batı Trakya’da canlandırmaya çalıştık. Bu çalışmamız oralarda heyecanla karşılandı. Bosna medyasında, TV’lerde gazetelerde bu çalışmaya yer verildi. İnşallah bu hizmetleri ölene kadar yapmak istiyorum. Rabbim, yolundan ayırmasın. Bütün okuyucularımıza sevgilerimi gönderiyorum…


Haber ve Röportajlara Geri Dön